Bir insanın kendini tanımasının ve ruh halinin farkına varabilmesinin yolu, duygusal analizi yapmaktan geçer. İnsanında günlük hayatta doğru kararlar vermesi ve en makul seçenekleri bilmesi. Hem kendisinin hem de karşısındaki kişinin özelliklerini çok iyi bilmesi ve tanımasıyla mümkündür. İletişimde ve kendini tanımada kelimelerin payı, kendi bilincimize varmamızı sağlayan düşüncelerden, olumlu ve olumsuz taraflarıyla duyguların yanında azdır. Bunun en büyük bölümünü olumlu ve olumsuz duygular kapsamaktadır.
“Duygu” nedir? Yalnızca sevgiliden ayrılmakla duyulan üzüntü, film seyrederken dökülen gözyaşlarının kaynağı ya da bir kediyi severken hissettiklerimiz midir? Geleneksel anlamıyla gündelik yaşamda pek bir kavram kargaşası yaratmasa da, bilimsel olarak duygunun tanımlanması zorlaşmış ve insan ilişkilerinin boyutunu zedeleyen bir kavram haline gelmiş ve en önemlisi de kendini tanımayı zorlaştırmaktadır. Duyguları genellikle duygu türlerini ele almadan, yalnızca psikolojik boyutu ile değerlendiririz. Oysa temel duygularımızın dürtüsel yönü de vardır. Dürtüsel duygular açlık, susuzluk, üreme, saldırganlık gibi temel güdüleri ifade ederler. Dürtüsel duygular insanlarda olduğu gibi hayvanlarda da vardır. Ancak yüksek duygular yalnızca insana özgüdür. Duygular, bir insanın kendisinde olanları dışarı yansıtmasını ifade eder. Bu da göstermektedir ki duygu olmadan insanın kendisini ifade etmesi mümkün değildir. Hayatımızda sevgi , hayret, öfke, korku, üzüntü gibi pek çok duygu yaşarız ve bunları tek bir duygu olarak ele alamayız.
DUYGUSAL ZEKA (EQ ) KAVRAMI
Akıl ve zeka ile çözülemeyecek sorunlar ve açıklanamayacak sorular, yeni duygu tanımlaması ile cevaplanmaya başlamıştır. İnsanın varoluşunun farkına varması, bir amacının olması gerektiği düşüncesi, hem bireysel açıdan hem de toplumsal faydaları bakımından duygusal zeka kavramının doğmasına neden olmuştur. Önceki yıllarda iletişimin “ informatif ” (bilgi aktarımı) kısmı bilinmekteydi. Ancak insanlar bu bilgileri eyleme dönüştüremiyorlardı. Kaldı ki sahip oldukları bilgileri sadece kabul etmeleri yetmiyor, aynı zamanda onları davranışa dönüştürüp benimsemeleri gerekiyordu. Bu noktada iletişimin duygu aktarımı devreye girmektedir. Karşı tarafı söylediklerimizden çok söyleyiş şeklimiz ve beden dilimiz etkilemektedir. Örneğin; korku sözel ifade ve aktarımla tanımlanamaz. Hızlanan kalp atışı ve solunum, titreyen dudaklar, el ve ayak boşalması, tüylerin diken diken olması olmadan korkuyu anlatmak ne kadar mümkündür? Soğuk, kuru ve nötr bir bilimsel bilgi, duyguyu oluşturan bazı zihinsel materyaller olmadan hiçbir sonuç vermemektedir.
Aynı şekilde öfke duygusu ele alındığında; sıkılmış dişler, kasılmış kaslar, kabaran göğüs, hızlı bir solunum olmadan öfkeden söz edilebilir mi? Tüm bunlar, duyguların aktarılması, düşünce bilgisinin duygu bilgisine dönüşmesi için zihinsel malzemeler gerektiğini göstermektedir. Malzemeler olarak adlandırılan; serotonin, noradrenalin, dopamin gibi kimyasallar, hormonlar ve enzimlerdir. Başkalarına anlam aktarırken veya sinir sisteminin rahatlatıcı (parasempatik) bölümünü devreye sokarken bazı kimyasallara ihtiyaç duyulmaktadır.
Duygusal zeka kavramının varoluşu ile beraber, dünyada eğitim alanında pek çok uygulama yıkılmıştır. Ancak çocuk eğitiminde ve insana bakışta yeni bir anlayış oluşmuştur. Duygusal zeka kavramının ortaya çıkması ile birlikte; düşünme, hayal kurma ve hissetme gibi içsel süreçlerle insan beyninin işleyişini izlemeyi mümkün kılan teknolojik gelişmeler sayesinde gerçekleşmiştir. Duygusal zeka kavramının doğuşu ile birlikte bu kavram en çok eğitim ve iş dünyasının ilgisini çekmiştir. İş hayatı kişisel ve sosyal yetkinliklerin en fazla kullanıldığı alanlardan biridir. Yaşamda kullanılan pek çok becerinin kaynağı düşünce ve duygulardır. Bu ifade tüm dünyada artık bütün bilim adamları tarafından kabul gören bir görüştür. Bu önemli görüş doğrultusunda; duygusal zeka yaşanılan hayatın en yoğun belirleyicilerindendir. Duygusal zekâ, esas olarak iki yetkinliğin bileşkesidir. Bu yetkinliklerden ilki ‘‘kişisel yetkinlik’’, ikincisi ‘‘sosyal yetkinlik’’ tir. Kişisel Yetkinlikler; Kişinin kendisi ile ilgili farkındalığı, kendini yönetme, motivasyon gibi yapıları içerirken sosyal yetkinlikler; empati ve sosyal becerileri kapsamaktadır.
DUYGUSAL ZEKA’NIN BİZE KAZANDIRDIKLARI NELERDİR?
Duygusal zekası yüksek insanlar diğer insanlar ile iyi iletişim kurabildikleri ve yönetme becerisine sahip oldukları için başarılıdırlar. İnsanların sosyal çevresi ile iyi anlaşabilmelerini sağladığı için, günlük hayattaki iletişim problemlerinin çabuk çözümlenmesini sağlar. Duygusal zekası yüksek insanlar, diğer insanları olduğu gibi kabul ettikleri için çevreleri tarafından sevilirler ve arkadaşlık ilişkileri daha güçlü, kendileri ile barışık ve kolay mutlu olurlar. Yukarıdaki donelere göre, akıl gücü ve gönül gücünün berberliğine yönelinmiştir. Bu da “Doğruya sadece akılla gidilir.” Sözünün gerçeği ifade etmediği ortaya çıkmaktadır.
HAYATIN HER ALANINDA DUYGUSAL ZEKA
İnsanların kendilerini zaman zaman mutsuz ya da kötü hissettiği anlar vardır. Bu tür durumlarda, insanlar mutsuzluğu gidermek için “güçlü olmayı” yani duyguları bastırarak inkar etmeyi seçmektedirler. Başka bir deyişle “düşünen” beyni, “hisseden” beynin üstünde tutulmaya çalışılmaktadır. Her beyinin değişik bir işlevi vardır ve en iyi sonucu bu iki beyin beraber, uyum içinde çalıştıklarında görmekteyiz. Duygularla çatıştığımızda zaman ve enerji kaybı yaşanmaktadır. Duygularla savaşmak gerçeklerle savaşmaktır. Gerçekten kim olduğumuzu tanımak yerine, bizden bekleneni, bize söyleneni bulmaya çalışmaktayız. Fakat mutlu olmak için yapmamız gereken kendimiz olmaktır. Bütün insanlar evrensel ihtiyaçlara gerek duyarlar.
Bu ihtiyaçların bir karşılanmadığında bazı olumsuz duyguları hissederiz. Bir takım etkenler, insanları iyi hissettirmezse mutsuzluğa, iyi hissettirirse mutlu olmaya yöneltir. Kötü hissetmekten iyi hissetmeye geçerken ne kadar çok düşünmeye ihtiyacımız olduğu varsayımı düşünüldüğünde, bu bizi diğer canlılardan ayıran en önemli husustur. İnsanlar davranış kalıplarını çevreden öğrenmektedirler. Her şeyden önce, insanları birbirinden farklı kılan duygularıdır. Bizi biz yapan; sahip olunan arabalar, elbiseler, mesleğimiz ya da vücudumuz değildir. Bizi biz yapan duygularımızdır. Duygusal zeka kavramı hayatımızın her alanında karşımıza çıkmaktadır. Çünkü insan nereye giderse gitsin, duygularını da beraberinde götürmektedir. Duygular, ebeveynler olarak çocuklarımızı nasıl iyi yetiştirebileceğimizi, onların okulda nasıl başarı sağlayacağını, kariyerimizde nasıl başarılı olacağımızı, diğer kişilerle ilişkilerimizi belirlemektedir. Dahası duygular; bireyler olarak ve daha da önemlisi, toplum olarak nasıl “mutlu” olunabileceğini belirlemektedir.