İletişim alanının en önemli aracı olan ve doğumdan itibaren öğrenilmeye başlanılan dil ve konuşma becerisi, belirli yaş aralıklarına göre gelişim göstermektedir. Bu yaş aralığı; ailenin yapısına, yaşadığı çevreye, kültüre ve fiziki duruma göre değişiklik göstermektedir. Üç aylıktan dört yaşına kadar olan zaman diliminde konuşma gelişimini etkileyebilecek; yapısal ve yapısal olmayan bazı bozukluklar, konuşmanın gecikmesine sebep olabilir. Bu durum da çocuğun konuşmasının beklenenden daha geride olmasına yani “gecikmiş konuşmaya” neden olmaktadır.
Gecikmiş konuşma; çocuğun konuşmasında beklenen yaş düzeyine göre eksikliklerin olması, yaşıtlarına göre konuşma gelişimi açısından yavaş olması durumudur. Gecikmiş konuşma bozukluğu olan çocuklarda herhangi bir dil bozukluğu yoksa söylenenleri anlar, anlamları kavrar ancak hiç ya da yaşıtları seviyesinde konuşamazlar. Ailelerin çocuğu ile ilgili farkındalığı ile birlikte; çocuğun gelişiminin yaşıtlarına göre olması gereken düzeyde olup olmadığının anlaşılması sağlanmalıdır. Bunun için ebeveynlere gelişim testleri ile pekiştirilen bir yol haritası oluşturmaktadır. Gecikmiş konuşma bozukluğu tanısının konmasındaki baş kriter, 18 aylık dönemde çocuğun hiçbir şekilde konuşamamasına rağmen, motor ve oyun becerilerinde yaşıtlarıyla benzer gelişim göstermesidir. Bir diğer kriter ise; çocuğun 24 aylık olduğunda en az 50 kelime çıkartabiliyor olmasıdır. Çocuk 50 kelime çıkartmıyorsa, gecikmiş konuşma bozukluğu veya dil ve konuşma bozukluğu olup olmadığının daha detaylı bir şekilde incelenmesi gerekir.
Gecikmiş konuşma bozukluğuna sahip çocuklar; söylenenlerin anlanması ve ifadelerin kavranmasını sağlayan “ alıcı dil becerileri” alanında değil. Kendilerini ifade etmeye yarayan “ifade edici dil becerileri” alanında gecikme yaşarlar.
Dil; bireylerin duygularını, düşüncelerini, ihtiyaçlarını, kısacası kendilerini ifade edebilmeleri için kullandıkları sembollerdir. Konuşma ve dil farklı şeylerdir. Ancak birbirlerinden ayrı değillerdir. Bu iki kavram beraber gelişir.
Dil gelişimini etkileyen faktörler nelerdir ?
–Zihinsel Problemler
-Fiziksel Problemler
-Duyusal Problemler
-Duygusal Yoksunluk
-Uyarıcı Yoksunluğu
-Sık sık rahatsızlanma
Alıcı Dil ve İfade Edici Dil Nedir ?
-Alıcı dil ifade edici dilden önce gelişir. Çocuk konuşulanları anlar ancak cevap veremez veya kendini tam olarak ifade edemez.
-Gelişimin ilk dönemlerinde çocuklar tarafından önce isimler anlaşılır. 10-12 ayları arasında basit emirlere uyarlar.(al, ver, git, gel…vb)
-Sesli harflerin kullanımının artması, dişleri kullanma, seslerin düzelmesi ve dilde ilgisi olmayan hecelerin ortadan kalması ile oluşur.
İfade Edici Dil Gelişimi; çocuğun konuşmaya başlaması olarak açıklanır. Bu dönemde çocuk kendini ifade edebilme becerisini kazanır.
-12-18 aylarda ilk sözcükler söylenmeye başlanır.
-18-24 aylar arasında tek sözcükler arka arkaya getirilerek 2-3 kelimeli cümleler oluşturulabilir.
-2-3 yaş sözcük dağarcığının en gelişmiş dönemidir.
-3-4 yaşlarda çocukların sözcükleri söyleyiş şekilleri, ebeveynlerine ya da çevrelerindeki kişilere benzer.
-4-5yaş aralığında da çocuklar kendi dillerini dilbilgisine uyarlayarak konuşmaya başlar.
Ailelerin Dil ve Konuşma Bozukluğu Gelişimi Gösteren Çocuklarına Dair Yanlış İnançları Nelerdir?
-Günümüzde en sık çevremizde gördüğümüz “erkek çocuklar geç konuşur” inanışının varlığıdır. Yapılan çalışmalarda okul öncesi dönemde erkek çocukların dil gelişiminin kız çocuklarına göre geride olduğu bulunmuştur. Gelişimde bu geride olma durumu erkek çocuklarının 2 ay daha geç gelişim göstermesidir. Ancak bu durum, çocuğun önemli ölçüde dil ve konuşmada gecikmesi veya dil ile ilgili bozukluk sağlayacak tanı kriteri içerisine girmez. Çocuğun dil alanı ile ilgili tanı alabilmesi için farkındalığın çok daha fazla olması beklenir. Örneğin 2.5 yaşındaki bir çocuğun 1.5 yaş dönemine ait özellikler göstermesi gibi bir durumda tanı konulabilmesi ancak mümkün olabilir.
-Çocuğun isteklerinin veya ihtiyaçlarının karşılanması için konuşmaya çalışması, en geçerli ve etkili yoldur. Gecikmiş konuşma bozukluğuna sahip çocuklar. İhtiyaçlarını ya da isteklerini sözel yol kullanamadıklarında yani konuşamadıklarında da işaret dili ile veya bedensel dil ile bir şekilde ebeveynlerine anlatabilirler. Bu noktada ailelerin çocuğun isteklerini önceden tahmin ederek veya konuşabilmesine katkı sağlayacak sözel ifadeler kullanmak yerine direkt olarak ihtiyaçların karşılanması durumunda geciken konuşmayı olumsuz yönde etkilemiş olmaktadırlar.
– Gecikmiş Konuşma bozukluğuna sahip çocukların aileleri tarafından konuşma problemi yaşayan bir başka kişi, akraba gibi kişilerden uzak tutulup, kendi çocuğunun dil alanı ile ilgili problem yaşayan kişileri sadece rol model alıp etkileneceği, taklit edeceği düşüncesidir. Oysaki çocuk; okulda, parkta, markette konuşması düzgün olan birçok çocuk ile de etkileşime girmektedir.
– Dil veya konuşma bozukluğuna sahip çocukların birçoğunun ailesi çocuklarının konuşmamasının onlara karşı yapılmış bir tepki ya da inatlaşma olarak nitelendirmektedir. Hiçbir çocuk sırf inat olsun veya tepki göstereyim diye konuşmamayı, konuşamadığı için anlaşılmadığını düşünüp hırçınlaşmayı, kendini yerden yere atmayı, çevresine ve kendine zarar vermeyi, ağlama krizlerine girmeyi ya da çevresinin tüm baskısına rağmen konuşarak iletişim kurmak yerine işaret ederek iletişim kurmayı tercih etmez. Bu inatlaşma veya tepki olarak çocuğun konuşmadığı algısının; konuşmamanın yaratmış olduğu neden olarak ele almak gerekir.
-Ailelerin çocuğun değerlendirilmesi için yaşının çok küçük olduğunun düşünülmesi yanlıştır. Yaşça küçük olan çocuklarda değerlendirme yapmak zordur. Fakat sadece yapılacak olan testten, resimlerle ilgili görsellerden, yardımcı kitaplardan oluşan bir değerlendirmeyi beklemek zaman kaybıdır. Bu dönemde örneğin; çocuğun işitmesi değerlendirilebilir. Bunun yanında sözel dili anlayıp anlamadığının değerlendirilmesi, nasıl oyun oynadığı, diğer çocuk veya yetişkinlerle nasıl iletişim içerisinde olduğu da ailelere ipucu sağlamaktadır.
-Çocuğun kendini ifade edememesi veya konuşamaması durumunda ailelerin durumu kabullenip “zaten konuşamıyor nasıl değerlendirilebilir ki?” düşüncesinin var olmasıdır. Çocuk kendini sözel olarak ifade edemiyor olabilir. Ancak sözel dili anlayıp anlamadığı ve konuşma öncesinde sözel olmayan iletişim becerileri alanı değerlendirilebilir. Bu sayede aileye çocuğun ifade etme becerilerinin arttırması ile ilgili çözüm önerileri sağlanabilmektedir.
-Son olarak olumsuz bir diğer etken; ailelerin çocukların sosyal olarak gelişiminde olumlu yönde katkı sağlayan sosyal çevre ve akran etkisini, çocuğun okul çağı gelene kadar görmezden gelmeleridir. Çocuk ne kadar erken eğitime başlar ve çevreye adapte olursa ilerlemesi de kadar hızlı olur. Bu durum yalnızca dil ve konuşma alanı için değil tüm gelişim alanları için oldukça önemlidir.