25 Kasım, kadına yönelik şiddet ve problemleri azaltmak, vakalar adına çözüm yolları aramak ve tüm dünyayı bu konuda farkındalık oluşturmak amacıyla BM tarafından ilan edilen özel ve anlamlı bir gündür.
Bu sebeple her yılın 25 Kasım’ında kadınlara yönelik saldırıların, cinayetlerin, mobbinglerin istatistikleri analiz ediliyor. Analizlerin sonucunda da sayfalarca öğüt dolu makaleler, bildiriler yayınlanıyor.
Peki bu yazılanlar eylem ve ahlaka dönüşmediği sürece, kadına yönelik şiddetle gerçek anlamıyla ne kadar mücadele edebiliyor? Aslında meselenin kilit noktasının mücadele yöntemi olduğunu söyleyebiliriz.
Bunca yıldır okumak ve bu mesele üzerinden yayın yapmak kadına şiddeti azaltmıyorsa mücadele yöntemimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekir. Bunun için yapmamız gereken ilk şey “kadına şiddet” problemini bütün cinsiyetçi ayrımlardan uzak bir şekilde ele almaktır.
Kadına şiddet ne yalnızca erkek ne de yalnızca kadın meselesidir. Kadına şiddet, bir insanlık meselesidir. Bu yüzden kadına şiddetle mücadele ederken toplumda yeni bir kutuplaşma yaratmak, şiddeti azaltmak yerine daha da arttırabilir.
Bugün, kadına şiddetle mücadeleyi ele aldığımızda; kadın, erkek, devlet ve yasayla çözülebilecek bir problem olmadığını görebiliyoruz. Asıl meseleyi çözmek için yeterli olan tek şey, probleme ve insana getirilen yeni bir bakıştır. Toplumda kadına yönelik bir şiddet söz konusuysa burada problemin kaynağı kadın ya da erkek değil, toplumun insana olan bakış açısındadır. Bu sorun bizi meselenin en başına götürmektedir: İnsan olmak.
Kadın Olmak ve Toplumsal Roller
Toplumun en değerli varlığı olan kadın, hayatımızın her anında farklı rollerle karşımıza çıkar. Kadın bir gün annedir, bir gün öğrenci, bir gün emekçi, bir gün sanatçı..
Kadın hem ailedir hem okul hem toplum hem de dünya. Kadına yönelik en büyük şiddet ise onları bu dünyalarından koparıp dar alanlara sığdırmaktır.
Dolayısı ile dünyada ve ülkemizde kadınların yalnızca bedensel şiddete maruz bırakılmadığını biliyoruz. Kadınlar, çevreleri tarafından zihinsel, ruhsal ve ekonomik şiddete uğrayabiliyor. Eğer meselenin yalnızca insanlık meselesi olduğuna inanıyorsak; yeni mücadele yöntemi için ebeveynlere düşen görevin büyük olduğunu söyleyebiliriz.
Bir Çocuk Yetiştirmek, Bir Toplum Yetiştirmektir.
Hepimiz biliyoruz ki toplumun en küçük birimi ailedir. Çocuk dünyaya gelir gelmez toplumsal rollerini ilk, ailede öğrenir. Aile, çocuğun yetiştiği topraktır. Bu yüzden anne ve babanın kültüründen, bakış açısından, ahlakından etkilenerek dünya görüşünü oluşturur. Eğer kadına yönelik şiddetle mücadele etmek istiyorsak; çocuklarımızı zengin dünya görüşü ile yani sevgi ve saygıyla beslemek gerekir.